ADIYAMAN
Hısn-i Mansur Kalesi Efsanesi
Hısn-i Mansur (Hüsn-ü Mansûr), Adıyaman’ın eski isimlerinden biridir. Kaynaklarda VII. yüzyılda buraya gelen Emevî komutanlarından Kays kabilesine mensup Mansur Ca’vene’ye izafetle bu ismin verildiği rivayet edilmekte ise de başka bir rivayete göre bu ismin Abbasi Halifesi Ebu Cafer El Mansur’un adından gelmektedir. Zamanla halk arasında telafuz şeklinin de değişmesiyle “” olarak bu şehrin ismi değiştirilmiştir.
Efsaneye göre, Adıyaman kalesinin orta yerinde mil üzerinde dönen bir köşk varmış. Şu köşkte savaşı seyreden Arap kumandanının kızı, kaleyi kuşatan Türk kumandanını görür ve ona aşık olur. Kız Türk kumandanına haber göndererek kendisini almayı kabul ettiği takdirde kale anahtarını vereceğini söyler.
Bir gece gizlice Türklerin tarafına kaçan kızı, Türk kumandanı kabul eder ve kendisiyle görüşür. Bu sırada kız, elbiselerinin içinde bir şeyin kendisini rahatsız ettiğini söyler.
Elbiseleri çıkarıldığında kuru bir yaprağın vücudunu tahriş ettiği görülür. Bu duruma çok sinirlenen Türk Kumandanı “Baban seni kuru bir yapraktan dahi sakınır yetiştirdiği halde kendisine ihanet ettin. Kim bilir bize ne türlü ihanetler yaparsın”, diyerek kızı öldürtür. Kale ve şehri yaptığı hücumlarla ele geçirir.
Yediyaman Efsanesi
Çok eski zamanlarda bu kentte oturan ve putlara tapan bir babayla yedi oğlu vardır. Bu yedi kardeş, putlara tapan babalarının dini inancını kabullenmediklerinden, birgün babaları ava çıktığında putları kırarlar.
Babaları, av dönüşü putlarını oğullarının kırıldığını görünce onları birer birer öldürür,
Halk, yiğitlikleri ve mertlikleri nedeniyle, kahraman gözüyle baktığı bu kardeşlere, Yediyaman adını takmıştır.
Sonradan bütün bölgeye yayılan Yediyaman adı, zamanla değişerek Adıyaman şeklini alır.
Bugün şehrin güneyinde Yedikardeş diye bilinen ve yedi mezarın bulunduğu yer, halk arasında halen kutsal sayılmakta ve adaklar adanıp, mum yakılmaktadır.
Gölbaşı Efsanesi
Bir gün Hızır (Aleyhisselam) dilenci kılığında Gölbaşı’na gelerek köy köy dolaşmış. Fakat gece gündüz dolaşmasına rağmen O’nun yüzüne bakan ve O’na yardım eden kimse olmamış. Bunun üzerine köyün dışına doğru ilerlemiş. Sonra köyün çıkışında eski bir ev görmüş ve o evin kapısın çalmış. Pencereden bir kadın çıkmış. Kadına çok aç olduğunu ve köyden kimsenin kendisine bir ekmek vermediğini söylemiş. Kadın evde kuru ekmekten başka bir şeyinin olmadığını söylemiş . Pencerenin önüne koyduğu kuru ekmeklerden ikram etmiş.
Hızır Aleyhisselam :
–“ Neden ekmeği güneşe karşı koyuyorsun” demiş.
Kadın :
– “ Kocam dağda sığır çobanlığı yapıyor. O kuru ekmek yerken ben nasıl yumuşak ekmek yerim ki” demiş.
Kadının kendisine ikramı ve kocası hakkındaki düşüncesi Hızır Aleyhisselamın çok hoşuna gitmiş. Hızır Aleyhisselam :
– “ Kızım, çocuğunu ve kocanı da al ve köyün en yüksek yerine çık, fakat asla arkana bakma” demiş.
Kadın, çocuğunu ve kocasını alarak hızla dağlara tırmanmaya başlamış. Fakat tam dağın zirvesine çıkarken kız çocuğunun ağaçtaki salıncakta kaldığını hatırlamış. Geri dönüp baktığında ise köyün sular altında kaldığını görmüş. Kadın evladına duyduğu sevgiyle kendinden geçmiş. Ve çocuğunu almak için sulara doğru yürümüş. Fakat kadın bunda başarılı olamamış. Bu ana ve kızın ayrılığı ile birden sular ikiye bölünmüş. Hızır Aleyhisselam suların üzerinden yürüyünce ikiye bölünen suyun arasında kara parçası oluşmuş. Fakat anne kız kavuşamamışlar. Efsaneye göre senede bir kez anne ve kız buluşurlarmış. Her cuma akşamı ve kandillerde gölün altında kalan caminin minaresi görünürmüş. Rivayete göre ise bunu ancak temiz kalpli insanlar görürmüş.
Hızır Aleyhisselam :
–“ Neden ekmeği güneşe karşı koyuyorsun” demiş.
Kadın :
– “ Kocam dağda sığır çobanlığı yapıyor. O kuru ekmek yerken ben nasıl yumuşak ekmek yerim ki” demiş.
Kadının kendisine ikramı ve kocası hakkındaki düşüncesi Hızır Aleyhisselamın çok hoşuna gitmiş. Hızır Aleyhisselam :
– “ Kızım, çocuğunu ve kocanı da al ve köyün en yüksek yerine çık, fakat asla arkana bakma” demiş.
Kadın, çocuğunu ve kocasını alarak hızla dağlara tırmanmaya başlamış. Fakat tam dağın zirvesine çıkarken kız çocuğunun ağaçtaki salıncakta kaldığını hatırlamış. Geri dönüp baktığında ise köyün sular altında kaldığını görmüş. Kadın evladına duyduğu sevgiyle kendinden geçmiş. Ve çocuğunu almak için sulara doğru yürümüş. Fakat kadın bunda başarılı olamamış. Bu ana ve kızın ayrılığı ile birden sular ikiye bölünmüş. Hızır Aleyhisselam suların üzerinden yürüyünce ikiye bölünen suyun arasında kara parçası oluşmuş. Fakat anne kız kavuşamamışlar. Efsaneye göre senede bir kez anne ve kız buluşurlarmış. Her cuma akşamı ve kandillerde gölün altında kalan caminin minaresi görünürmüş. Rivayete göre ise bunu ancak temiz kalpli insanlar görürmüş.
Güzel
YanıtlaSil