ARTVİN
Barh (Balcılı) Köyündeki Deliklikaya Efsanesi
Eski Kral Yolu güzergâhının Parh (Balcılı) köyü içinden geçtiği söylenir. Bu güzergâhta “Deliklikaya” vardır. Efsaneye göre, Kral askerleriyle beraber bu yoldan geçerken, büyük bir kaya kütlesinin üzerlerine doğru düşmekte olduğunu görünce, “Dur mübarek taş! Askerim altında kalacak!” deyip, eli ile kayanın düşmesini engeller. Kral ve askerleri geçene kadar da düşmez. Kral ve askerleri geçtikten sonra düşen bu kayanın üzerinde Kralın eli ile yaptığı beş parmak biçimindeki görüntü halen canlılığını korumaktadır.
Parhal ve Balcılı Köyü Efsanesi
Söylentiye göre çevredeki İşhan, Öşvank ve Parhal kiliselerini yaptırma masrafı Kraliçe Tamara için pek önemsizmiş. Tamara’nın bütçesini sarsan Balcılı köyünün Savriyet mahallesinde yaptırdığı su arkı olmuş. Bu mahalle Parhal deresi kenarındaki yoldan geçerken, çok yükseklerde gözükmektedir. Çevrenin dağlık oluşu arazinin darlığı nedeniyle bahçeler, Babil’in Asma Bahçeleri’ni andırır şekildedir. Yamaçlarda taş duvarlarla toprağın kayması önlenerek ekime elverişli hale getirilir. Bu mahalleye su getirmek için Tamara “saçının bağını çözdürmek” zorunda kalmış. Saçındaki değerli mücevherlerden, belki de tacından harcamış bu işe. Çok dik bir kayadan su geçirtmiş. (Almanlar bunu hayretle incelemişler.) Tamara’nın bu fedakâr hizmetine karşılık onu çok seven köylülerden birkaçı Tamara’ya “ihanet edip” evlenme teklifinde bulunmuşlar. Buna çok sinirlenen Tamara, o köylülere beddua etmiş. Yüzyıllar boyu bu bedduanın etkisinden kurtulamamış köylüler. Her bahar yeniden yaptıkları bahçe duvarları kışın tamamen yıkılırmış. Bu yıkılma işi bugün hâlâ devam etmekteymiş. Tamara’nın kini yüzyıllar sonra henüz sönmemiş olacak ki, geçen yıl da mahalle tamamen yanmış. Şimdi yeni yapılan evlerde Tamara’ya inat yaşantılarına devam ediyor Savriyet mahallesi insanları.
Yedi Eşik Yedi Beşik Efsanesi
Zapor/Zığapor (Taşkıran) köyünün Çarmanet ile Sepagara mezraları arasında bir boğaz vardır. Bu boğazdaki dereden sel gelmesin diye köylüler her yıl kurban keserlermiş. Bu kurban kesme işi de sırayla olur, her yıl bir ev kurban kesermiş. Sıra, yalnız yaşayan yaşlı bir kadına gelince, kadın “Ben kurban kesmeyeceğim” demiş. Köylüler kadını ikna etmeye çalıştıkça kadın kesmemekte inat ediyormuş. Birkaç gün sonra dere yaşlı kadına “Geliyorum” diye seslenmeye başlamış. Kadın yine kesmemekte direnince dere hergün “Geleceğim… geliyorum” diye söylenerek kadını uyarıyormuş. Kadın en sonunda öfkelenip, dereye “Geleceksen gel, Allahın belası!” diye kızıp, bağırınca o anda dereden büyük bir sel kopup gelmiş ve köyü sel basmış. Selden yedi ev yıkılmış, bu yedi evdeki birer bebek de boğularak ölmüş. Bu olay “Yedi Eşik Yedi Beşik” adıyla efsaneleşmiş. Ve o yıldan sonra köylüler her yıl sırayla bir kurban değil, dört kurban birden kesmeye başlamışlar. Her yıl bütün köylüden dört kurban parası toplanıp, dört ayrı yerde kurban kesilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder