3 Eylül 2013 Salı

62 Tunceli

TUNCELİ

Seyyid Kureyş ve Baba Mansur Efsanesi

Baba Mansur bugünkü Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Muhundu köyünde bir ev inşaatına  başlamıştır. Fakat kimsesi olmadığından, tek başına evini yapmak mecburiyetinde kalır. Durum, Seyyid Kureyş’e ayan olur ve yardıma koşar. Baba Mansur’un ikamet ettiği Muhundu köyü ile Seyyid Kureyş’in ikamet ettiği Zeve köyü arası dört saatlik yoldur.
Seyyid Kureyş, yola çıktığı vakit “Kızıl Yılan” asasını eline alır ve eline aldığı anda da asa zehirli yılana dönüşür. Dağlık, ormanlık ve engebeli arazide ilerlemeye başlar. Muhundu köyü yakınına vardığında ziyankâr bir boz ayı (Kimi yerlerde aslan ile karşılaştığı anlatılır) ile karşılaşır. Ayı, Seyyid Kureyş’i görünce saldırır, şaha kalkar ve pençeleriyle hücum eder. İkisi arasında birkaç metrelik mesafe kaldığında, Seyyid Kureyş “Ya Allah” deyip, sağ elini ayıya doğru uzatır.Seyyid Kureyş’in elini uzatmasıyla ayının olduğu yerde durması bir olur. O an, Seyyid Kureyş ayının yanına gider ve eliyle sırtını sıvazlar. Sırtına binerek yoluna devam eder.
Baba Mansur kesme taşlardan ördüğü duvarları bir metre kadar yükseltir. O gün, ördüğü duvarın üstüne çıkar ve köşe taşlarını yerleştirmekle meşgul olur. Birden, vahşi hayvan bağırtısını işitir ve başını çevirip sesin geldiği tarafa baktığında, Seyyid Kureyş’in boz bir ayıya bindiğini ve “Kızıl Yılan” asasını da kamçı olarak kullandığını görür. O anda, kendi kendine:
“Seyyid Kureyş vahşi ayıya binmiş, Kızıl Yılan’ı eline almış, bizden keramet istiyor.” der ve ayağa kalkarak “Ya Kureyş’in Ceddi” diyerek üzerinde oturduğu duvara “Yürü” der ve o anda üstünde oturduğu duvar yürüyüp Seyyid Kureyş’in önünde durur.
Seyyid Kureyş, Baba Mansur’un üzerine oturduğu duvarı yürütüp geldiğini ve önünde durduğunu görünce, onun eline gider ve ikrar verir. O anda Baba Mansur:
“Benim senin eline gelmem gerek. Sen niye geldin?” diye sorunca, Seyyid Kureyş: “Benim bindiğim canlıydı, sen cansız duvara can verdin” yanıtını verir. Bu karşılaşmadan sonrada Seyyid Kureyş, Baba Mansur’un ikrarı olur.

Sultan Hıdır Efsanesi 

Rivayet edilir ki , bugünkü Pertek ilçesine bagli Merkez Dorutay köyü yakinlarinda yasli bir zat yasarmis. O tarihlerde bunlarin, buralarin kumandani olan Alâeddin Pasa ordusu ile birlikte buralarin denetimini yaparken aksam olur ve Dorutay köyü yakinlarindaki sultan gölü mevkiinde geceyi geçirmeye karar verir. Çadirlar kurullur , yerlesme baslar. O sirada Sultan Alâeddin’in yanina gelen gözcülerden biri “Sultanim su ileride çadira benzer bir sey ve içinde bir isik hüzmesi var ” der . Sultan Alâeddin de; gidin bkin bakalim. Kimler varsa gelip bana bilgi verin der. Iki tane atli asker bu çadirin yanina gönderilir. Askerler gelip bakarlar ki bir eski çadir ve bu çadirin içinde yasli bir zattan baska kimse yok.
Askerler sorarlar:
-Ihtiyar kimsin sen? burada ne isin var?
ihtiyar:
-Gördügünüz gibi bir ben-i Ademim, adim Sultan Hidir’dir der. Bir toprak güvecim , bir seccadem ve bir de atima yedirmek için bir miktar arpam var
Askerler:
-Biz Sultan Alâeddin’in askerleriyiz , seni sultanimiza götürmek istiyoruz , deyince bu defa ihtiyar , buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin.
-Iyi ama gelecek olan koca bir sultan. Yaninda bir hayli vezir , vezirâzam ve kumandalari var. Bunlari oturtmak için halin bile yok. Hem kaldi ki koca ordu, gelince ekmek ister , as ister . Bunlari nasil agirlarsin? Iyisi mi biz seni oraya huzura götürelim. Ihtiyar:-Tanri misafiri umdugunu degil buldugunu yer. Yüce Allahin izini ile mahçup olmayiz. Buyursunlar gelsinler diye cevap verir.
Askerler geri döner , durumu Sultan Alâeddin Keykubat’a anlatirlar. Alâeddin Keykubat da bu ihtiyari merak eder ve ertesi gün ihtiyari ziyare eder. Çadira gelir gelmez ihtiyar nezaketle sultani selâmlar ve altina seccadesini serer. Her gelen bu seccadeye oturur, fakat seccadenin bir kenari daima bos kalir. Sultan Alâeddin hayretler içinde kalir ve hayretini gizlemez , durumunu ögrenmek için seccadeye oturan vezir , kumandan ve askerlerine bir komutla “Ayaga kalk” der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde küçücük bir seccade var. “Otur” diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok . Herkes seccadenin üzerinde oturmus. Hayretler içinde kalirsa da sesini çikarmaz.
Biraz sonra yasli adam topraktan yapilmis güvecin içerisinde bir miktar as oldugu halde Sultan Alâeddin’in önüne birakir.
Sultan:
-Baba erenler , bunu hangimiz yiyecegiz?
Ihtiyar da; Sultanim Besmele ile baslayin yemeye insallah hepinize kadar yetecek vardir. Diye cevap verir.
Sultan Alâeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye , küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenilir. Herkesin karni doyar. Fakat yemek bit türlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik’in(kuzu ve oglak derisinin tabaklanmis, kurutulmus ismi) içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görülür.
Sultan Alâeddin bu zatin ermis ve keramet sahibi bir zat oldugunu anlar ve ona: -Sen burada yalniz basina yasli bir ihtiyar olarak zor yasarsin. Ben sana askerlerimin içerisinden akilli, dürüst , itaatkâr asker verecegim. Bunlar ölünceye kadar senin emrinde ve hizmetinde olacaklar , der , 3 veya 5 askeri ve bulundugu bölgeyi de vakif olarak kendisine birakir ve vedalasarak ayrilirlar.
Rivayet olunur ki Sultan Alâeddin’in biraktigi 3 askerin isimleri Resul , Munzur ve Delil’dir. Bunlar yasli Sultan Hidir’in ölünceye kadar ona hürmet ve itaatte kusur etmezler. Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün güneyinde ve köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür , hayvanlarin yatak yeri yapilir.
Bir süre sonra bir Cuma gecesinin sabahinda bir de bakarlar ki oradaki mezar bugünkü Dorutay(eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine gelmis ve buradaki ulu agacin altinda mekân kilmistir. Bilahare üzerine Selçuklu Sultani tarafindan bugünkü türbesi yapilmistir.

Elti Hatun Efsanesi 

Tunceli ili Mazgirt ilçesi merkezinde bulunan Elti Hatun Türbesi 14. yüzyıl eseri bir kümbettir. İçinde ikisi büyük , bir tanesi de küçük olmak üzere birbirine yapışık üç tane mezar bulunur. Mazgirt ilçesi ve yöresi uzun süre Akkoyunlular’ın idaresinde kalmıştır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yanında bulunan kız kardeşi Elti Hatun hastalanır. Artık öleceğini tahmin eden kadın , kardeşi Uzun Hasan’a: Ben yılandan çok korkarım. Şayet ölürsem benim tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp tabutumu burada astır, diye vasiyette bulunur. Kardeşinin vefatından sonra isteğini yerinne getiren Uzun Hasan bugünkü Elti Hatun türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar.
Rivayete göre ertesi gün kız kardeşinin mezarını ziyarete gelen Uzun Hasan türbenin kapısını açar açmaz kız kardeşinin tabutuna sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. Tanrı Buyruğuna karşı gelinmez. Mukadderata boyun eğmek lazımdır, diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirir ve toprağa defnettirir. Zincir hala kümbetin tavanından aşağı ucunda dört halkası ile sarkık durmakta, mezar da zincirin tam altında kümbetin ortasında yer almaktadır. Sekizgen şeklinde yapılan Elti Hatun Türbesi’nin yanında bir de çeşme olduğu söylenmekte ise de izine raslanmamıştır.
Türbeye ait bilgileri içeren kitabenin restoresi sırasında muhafaza altına alınacağı kaydıyla ilgililer tarafından götürüldüğü söylenmektedir.
Türbenin içerisinde bulunan iki büyük bir de küçük mezarın bir tanesinin Elti Hatun’a bir tanesinin Uzun Hasan’ın annesine , bir tanesinin de Uzun Hasan’ın yeğenine it olduğu rivayet edilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder