MUĞLA
Sarı Ana Efsanesi
Sarı Ana Marmaris’te yaşayan Hak katında nazı geçer bir ulu kişidir. İyiliğiyle hoşgörüsüyle herkesin çevresindekilerin sevgisini kazanmıştır.
Günün birinde Kanuni Sultan Süleyman, Rodos seferi için Marmaris’e gelir.
“Kentin Ulu’su kimdir? kimin duasını talep edelim,” diye sorar.
Sarı Ana’yı söylerler. Yanına varır elini öper. Sarı Ana bir tek sarı ineğiyle bütün orduyu doyurur. Kanuni Sultan Süleyman sorar: “Sarı anam deyiver Rodos’u alacakmıyız?”
Sarı Ana’nın yanıtı şöyledir. “Ordunda kimsenin yanında haram nesne yoksa zafer senindir.”
Kanuni meraklanır: “Bunu nasıl anlayacağız, Sarı Anam, bize bildir” der.
Sarı Ana’da “Şimdi armut mevsimidir. Askerlerin torbasına baksınlar.Armut varsa bu,Marmaris bahçelerinden toplanmış haram nesnedir. Ancak benim de bir dileğim var. Torbasından haram çıkana bir şey yapmayacaksın. Onu gazadan alıkoy. Bu ona en büyük cezadır” der.
Kanuni torbaları aratır. Birkaçından armut çıkar. Sahiplerini memleketlerine gönderir. Sefere çıkar. Rodos’tan zaferle döndüğünde, Sarı Ana’nın elini öper, gönlünü alır.
Sarı Ana yöre halkının inancına göre balıkçıların, denizcilerin koruyucusudur. Denizde zor durumda kalanlar ondan medet umarlar oda yardımlarına koşar.
Ölüdeniz Efsanesi
Ölüdeniz, adı gibi durgun bir göl gibidir. Denizin en dalgalı günlerinde bile Belceğiz kıyıları dalgalarla boğuşurken, Ölüdeniz‘de çırpıntı bile olmamaktadır. Ölüdeniz adı verilen koya, denizden dar bir boğazla girilmektedir. Boğazın iki yanındaki sarp yamaçlar çam ağaçlarıyla kaplıdır. Bu yüzden görülmesi oldukça güçtür. Açık denizden doksan derecelik bir dönemeçle ak bir kumsala varılır, daha sonra da döne döne, bir göl görünümündeki koya girilir. Ölü Deniz ile ilgili birbirine benzer iki efsane anlatılmaktadır.
Bunlardan birincisi;
Balıkçılıkla geçinen bir baba-oğul, günün birinde bu sarp kayalar karşısında fırtınaya tutulur. Oğul, kayalıklara yaklaşırlarsa, bir koya sığınabileceklerini söyler, karaya yaklaşmaya başlar. Babaysa kayalara çarpmaktan korkmakta, burada koy olamayacağını yineleyip durmaktadır. Aralarında tartışma çıkar. Baba, tam kayaya çarpacaklarını sandığı an, bir kürek vuruşuyla oğlunu denize yuvarlar. Dümene geçtiğinde bir de bakar ki deniz dönerek dümdüz bir koya açılmakta. Koya girer, ama yıkılmıştır. Oğlunun acısıyla o da canına kıyar. Söylenceye göre Ölüdeniz’in çevresinde insan yüzünü andıran bir kaya vardır. Bu kaya, oğlanın taşlaşmış başıdır. Fırtınalı havalarda “buraya gelin” diyerek gemicilere yol gösterir.
İkincisi ise şöyledir;
Belcekız adı da bir efsaneye dayanıyor. Eski çağlarda buralardan geçen gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç, yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız’ı görür. Görür görmez de vurulur. Kızın yüreğine de ateş düşer ama delikanlı suyu alıp dönmek zorundadır. Gemi uzaklaşıp gider. Belcekız hep kıyıyı, sevgilisini kollar. Delikanlı da geminin buralardan her geçişinde su almaya gelir. Böylece görüşürler. Bir gün gemi buralardan geçerken fırtına patlar. Genç, babasına burada korunaklı, havuz gibi bir koy olduğunu söyler. İhtiyar ise oğlunun gönül macerasını bildiği için oğlunun sevgilisini görmek uğruna gemiyi parçalamak istediğini sanır. Dalgalarla birlikte kavga da büyür baba oğul arasında. Gemi tam kayalıklara çarpacakken kaptan bir kürek darbesiyle oğlunu denize atar ve dümene yapışır ki durumu görür. Deniz dönerek çarşaf gibi bir koya girmektedir. Oğlan orada ölür. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da kendini kayalardan atıp ölür. İşte o gün bu gündür kızın öldüğü yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere Ölüdeniz denir. Günün ilerleyişine göre rengi değişip duran deniz belki de bir oğlana bir kıza yanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder